Yaşamın Farklı Hisettiğiniz Anları


Geçmiş, iyi hatırlarla birlikte kötü hatıralarla da doludur. Bu kendimiz için kabullenilmesi zor bir şey değildir. Çünkü bu sizin kendi geçmişiniz, dolayısıyla sizindir. Bilirsiniz çünkü her insanın geçmişinde doğrular ve yanlışlar vardır tıpkı sizin haytınız da olduğu gibi. Ama dışarıdan bakan biri için durum farklıdır. O kişi kendi hayat tecrübesiyle oluşturduğu kendi yasasıyla yargılar sizi. O’nun için o hataları yaparken ki psikolojiniz veya toyluğunuz önemli değildir. Geçmişinde yaptığınız bir hata O’nun için bütün doğruları götürür. İşte o anlarda geçmişi bir kenara bırakıp O kişi ile yeni bir başlangıç yapmak istersiniz. Yaptınız diyelim, başta her şey mükemmel(!) giderken sonraları sıradanlaşmaya başlar. O anda anlarsınız ki O’da bir insan ve diğer insanlardan pek bir farkı yok, tıpkı sizin gibi. Sonra dersiniz ki bu insanın fıtratın da olan bir şey. Mükemmel olamamak ve de mükemmeli aramak. Sonra normal yaşantınıza geri dönersiniz. Bir zaman böyle devam edip yine aynı hisleri yaşarsınız. Bu hisleri kimseye anlatamazsınız, anlatmak isteseniz de kimsenin anlamayacağını bilirsiniz. Siz de yazarsınız. Kağıt kalemi elinize aldıktan sonra ne yazacağınızı düşünmeden sadece kelimelerin yere sürüklenirsiniz. Böyle bir anda belki de duygularınızı en iyi anlatan şey anlamadığınız dilde çalan bir parçanın müziği olur. Kim bilir aklımdan neler geçti…

Facebook Hakkında

İnternet ile kullanılan kelimelerden biri de sosyalleşme kavramı oldu son zamanlarda. Bu kavram en fazla kullanan hatta kendisiyle özleştiren site ise herkesin malumu Mark Zuckerberg in Facebook’u. Okul arkadaşlarınızı bulma hevesiyle yola çıktığımız ve de bunu başardığımız meşhur “Sosyal Ağ” Facebook ilkokul’da kaybettiği silgisini bulduğunu iddia edenlerinde bulunduğu bir ağ.

İnternet hayatımızda girdiğimizden beri daha bir asosyal birey olduğumuz kesin. En basitinden eskiden faturalarımızı bizzat kendimiz bankaya giderek ve giderken yolda tanıdıklarımızla görüşüp 3-5 cümle konuşurken şimdilerde otomatik ödeme talimatıyla “İnternet” bunu bizim yerimize yapıyor. Ya da eskiden kahveye okey oynamaya giderken şimdilerde Mynet’in oyun salonlarına tıkılıp hiç tanımadığımız kişilerle 30(7) dan düşünüyoruz. Tabi bunun güzel yanlarıda var. Örnek; sigara dumanına maruz kalıp akşam evde baş ağrısı çekmiyoruz. Bir örnek daha verirsem eskiden parklarda buluşup sohbetin dibini vurduğumuz arkadaşlarımızla şimdilerde msn’de hiçbir duygu taşımayan smiley’ler ile duygularımızı anlatmaya çalışıyoruz.

Diğer bir husus ise mahallemizde veya apartmanımızdaki komşularımıza veyakut tanıdıklarımıza selam vermekten acizken çok daha eski dostları bir zahmete girerek aramamız. Peki buluyoruz ne oluyor! Çoğuyla bir araya gelip görüşmüyoruz bile. Ha güzel yanıda var, o’da şu; o bulduğumuz arkadaşımız şu an ne halt ediyor, ne iş yapıyor, evlenmiş mi, evlenmişse kaç çocuğu olmuş ve fotoğraflar ile son halini görüyoruz. Tabi o fotoğraflar da yorumlarımızı ekliyoruz. Bu Facebook zımbırtısının en güzel yanıda bu olsa gerek. Gruplarda ikinci en güzel şeysi.

Sonuç olarak derim ki Facebook iyi bir şey mi yoksa kendimizi avuttuğumuz bir Asosyal bir alan mı anlamış değilim. Ama kullanmaya devam ediyoruz, devam ettikçe arkadaş listemizdeki insanların sayısı artıyor, bu sayılar artmakla birlikte bizim gerçek hayatta arkadaşlarımızda ayırdığımız zaman da azalıyor. Sanal ortamda geçirdiğimiz saatlerinde aslında sanal olduğunu unutmayalım.

Tarayıcılara Kişisel Bir Bakış




Tarayıcı savaşlarının gün geçtikçe kızıştığı şu zamanlarda tarayıcılarla ilgili ve özellikle de Firefox hakkında yamaya karar verdim. İnternet Explorer 8 beta sürümleri devam ederken bir yandan Firefox 3 ile Opera’nın yeni sürümü şuan kullanıyor. Hatta Mozilla Firefox bir günde 5 milyon indirilme hedefi beklerken aynı zamanda Operanın da yeni sürümü de yüksek indirilme rakamlarına ulaşıyordu.Burada bu üç tarayıcı arasında en kötüsü olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğim İnternet Explorer (ie) olmasına rağmen internet kulanıcıları tarafından en çok kullanılan tarayıcı olmayı başarmış durumda. Tabi bunu arkasında Microsoft un izlediği politikanın büyük etkisi var.


İnternet ile ilk tanıştığım zamanlarda tarayıcı (browser) kavramından habersizdim. Yani İnternet = İe zannediyordum. Tabi daha sonraları biraz daha bilinçli internet kullanıcısı olunca farklı tarayıcıların varlığından haberdar oldum. Tabi ilk keşfettiğim Mozilla Firefox oldu. İe 6 nın üzerine Firefox 2 yi kullanınca internet dünyasında keşfedilebilecek çok şeyler olduğunu anladım. Firefox 2, çok daha hızlı oluşu, daha az hatasız oluşu, eklentileriyle ve burada sayamadığım birçok özelliğiyle en sevdiğim program (tarayıcı değil) olmayı başarmıştı.

Tabi Firefox ile tanıştıktan sonra başka tarayıcılarda olduğunu fark etmem çok uzun sürmedi. Ardından Opera, sonra Safari, Netscape ve Flock ile tanıştım. Bunların arasında Firefox kadar olmasa da Operayı da çok beğendim. Safari de beni hızı konusunda geçekten etkiledi.



Hepsini deneme fırsatı bulduktan sonra şunu anladım ki tarayıcılar arasında en başarısız olanı İe. İe 7 dahi bence başarısız. En iyi tarayıcılar ise Firefox ve Opera idi. Eklentilerinden dolayı Firefox’un önde olduğunu düşünüyorum.

Firefox ve Opera yükselişte olsada İe kullanıcılarının sayısı oldukça fazla. Ama işin ilginç yanı İe6 kullananların sayısı İe7 kullananlardan fazla olması.

Son olarak hala İnternet Explorer kullanıcı olup diğer tarayıcılardan haberi olmayanlara kesinlikle Mozilla Firefox ve Opera yı tavsiye ediyorum.






Mozilla Firefox

Opera


Not: Burada bahsetiğim tarayıcılar Windows ile çalışan tarayıcılardır.

İlk Yazı


Kompozisyon üç kısımdan oluşur. Giriş bölümü, gelişme bölümü ve sonuç bölümü olmak üzere.. Giriş bölümünde anlatacağın konu ile ilgili kısa bilgiler verirsin. Gelişme bölümünde konuyu tam anlamıyla anlattıktan sonra sonuç bölümünde konuyu bağlarsın...

Ortaokulda( artık ilköğretim 6,7,8) Türkçe hocamızın kompozisyon yazmayı biza böyle anlatmıştı. Türkçe dersleri ve üniversite birinci sınufta Edebiyat derslerindeki yazdığım yazıları saymazsak çok fazla kalemi elime alıp aklımdakileri edebi bir sunumla kağıda dökmemişimdir.

Şimdi ise internet ortamında beni yazmaya iten hususlardan bahsedecek olursam, blog dünyasının beni çok etkilediğimi söyleyebilirim. Özellikle yazdığı konuya hakim olan kişilerin yazdıklarını kimi zaman aksiyon dolu bir kitabı okurmuşcasına okudum.

Bir başka husus ise bilgisayar karşısında boş boş zaman harcamaktansa internet dünyasına, bilgim kadarıyla benim de katkım olsun istedim.

Bu blog bir kişinin uzmanlaştığı bir alanda yazdığı yazılardan oluşan bir alan değildir. Tamamen kişisel bir alandır.

eSaHa nın ilk yazısı bu şekilde yayınlanmış oldu... Sevgilerle